Araştırmalar, yurttaşların en çok misillemeden korktukları için haklarını aramaktan vazgeçtiğini gösteriyor.
Yurttaşların % 73’ü haksızlığa maruz kaldığında herhangi bir girişimde bulunmaktan çekiniyor.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği (ESHİD) “Dezavantajlı Grupların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi” başlığıyla 2021-2024 yılları arasında Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupa Aracı desteğiyle yürüttüğü projeyi tamamladı.
Temel amacı, dezavantajlı grupların adalete erişiminin güçlendirilmesi olan proje; Adana, Ankara, Antalya, Diyarbakır ve Mardin illerinde sivil toplum örgütleri ve il barolarıyla birlikte yürütüldü. Adalet arayışında STÖ’lerle barolar arasındaki iş birliklerini arttırılması konusunda da önemli adımlar atıldı.
ESHİD’in liderliğinde altı örgütün ortak olarak yürüttüğü çalışmanın sonunda hazırlanan metinde şu görüşlere yer verildi:
“İnsan hakları hukukunda, hakların korunması ve ihlallerin tazmininde yargıya ve diğer koruma mekanizmalarına erişebilmek hayati önemdedir. Ancak ekonomik, sosyal, kültürel, coğrafik birçok farklı unsur dezavantajlı grupların adalete erişiminde bariyerler oluşturur. Yargı sisteminin genel dizaynı, adli yardım sisteminin güçlülüğü, yasaların içerme kapasitesi, alternatif mekanizmaların varlığı veya yokluğu dezavantajlı grupların karşılaştığı bariyerleri ortadan kaldırmada belirleyicidir. Devletlerin yükümlülüğü herkes için eşit ve erişilebilir bir adalet sisteminin yaratılmasıdır.”
Basın toplantısında ESHİD tarafından her iki yılda bir tekrarlanan ve Bulgu Araştırma tarafından gerçekleştirilen Türkiye’de Ayrımcılık Algısı araştırmaları bulgularına da yer verildi. Bu araştırmalara göre hak ihlali ve ayrımcılığa uğradığını beyan edenler arasında idari veya adli yollara başvuranların oranı genel nüfusa göre çok düşük düzeyde kalıyor. Uğradıkları ihlalleri adli veya diğer ulusal mekanizmalara taşıyanların oranı 2018 araştırmasında %7, 2020 araştırmasında %7,9, 2022 araştırmasında ise %6,2 oldu.
“Uğradığınız haksız muamele ve ayrımcılık sonrasında ne yaptınız?” sorusuna katılımcıların %73,3’ü hiçbir girişimde bulunmadığını belirtti. Ombudsmanlık ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi ulusal mekanizmalara başvurduğunu belirtilen katılımcıların sayısı sadece %1,2’de kaldı. “Ayrımcılığa uğradığınızı yetkili makamlara neden bildirmediniz?” sorusuna da katılımcıların %39,8’i olumsuz sonuçlarından (misilleme) korktuğu, %28,1’i ise bu tür durumları bildirmenin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği cevabını verdi.
Proje sürecinde 5 ilde dezavantajlı gruplarla çalışan yerel STÖ’ler, barolar ve avukatlarla yapılan bir dizi çalışmanın çıktıları yargıya güvensizlik, yargısal yolların etkililiğine yönelik kolektif inançsızlık ve ikincil mağduriyete uğrama kaygısının hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından insanlarda caydırıcı etkiler yarattığını ortaya koydu.
Hak arama özgürlüğünün yasal güvencesi var mı?
Anayasa’nın 36’ncı maddesine göre herkes meşru araç ve yollarla yargı makamları önünde hakkını arayabilir. Bu madde aynı zamanda hak arama özgürlüğünün kâğıt üzerinde kalmamasını, soyut değil somut olmasını öngörüyor. Ancak hak farkındalığı, hak mekanizmalarının erişilebilirliği, destek mekanizmalarının varlığı (adli yardım vb.), kültürel ve sosyoekonomik durum, misillemeye maruz kalma riskinin düzeyi, yargısal veya diğer ulusal mekanizmaların bağımsızlığı ve etkililiği gibi çok sayıda faktör yurttaşların hak aramaya ilişkin tutumunda belirleyici rol oynuyor.
Hak arama özgürlüğünün yeterli güvencelere sahip olmaması cezasızlığı ve adaletsizliği beslerken aynı zamanda, insanların haklarını ararlarsa başlarına daha kötü şeylerin gelebilir diye düşünmesine yol açıyor.
Öte yandan haklarını korumaya çalışan kişilerin misilleme ile karşı karşıya kaldığını gösteren birçok örnek bulmak mümkün; Giresun’da kızı Rabia Naz’ın hayatını kaybettiği olayın araştırılmasını isteyen babası Şaban Vatan, Şanlıurfa’da eşi ve çocuklarını öldüren faillerin yargılanmasını isteyen Emine Şenyaşar ve Çorlu Tren Kazası’nda oğlunu kaybeden ve kazanın sorumlularının yargılanmasını talep eden Mısra Öz hakkında onlarca soruşturma ve dava açıldı. Mısra Öz’ün kamuoyunun bir bölümünü de arkasına alan ısrarlı hak arama mücadelesi 20’nci duruşmada kazada sorumluluk taşıyan görevliler hakkında ceza verilmesini sağladı.
Hak arama özgürlüğüyle ilgili beklentiler
Basın toplantısında konuşmacılar, hak bilincinin geliştirilmesi, hak ihlallerine maruz kalanların hak arama konusundaki tutumlarının değiştirilmesi, hukuki ve anayasal hakların ve garantilerin geliştirilmesi ve ayrımsız herkes için adalete erişimde eşitliğin sağlanması için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladılar:
· Yasalardaki mevcut koruma güvencelerinin dezavantajlı gruplar bakımından gözden geçirilerek sorun alanlarında gerekli hukuki ve politika değişiklerinin yapılması
· Dezavantajlı gruplar içinde hak farkındalığını artırmaya ve hak arama mekanizmalarına başvuru yapma konularına odaklı özel programlar uygulanması,
· Hukuki ilişkilerde kültürel ve dil bariyerlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik değişiklerin yapılması ve alternatif başvuru mekanizmaları oluşturulması,
· Adli yollara başvuru yapmak isteyen ancak mali durumum uygun olmayan kişilerin masraflar için ekonomik destek programları oluşturulması,
· Adli yardım siteminin dezavantajlı grupların ihtiyaçları odağında güçlendirilmesi ve mahkemeler ya da diğer mekanizmalara başvurular için avukata erişim desteği sağlanması,
· Misilleme tehdidine karşı yasal güvencelerin artırılması, misillemeleri kamu görevlileri tarafından yapılması halinde cezai müeyyidelerin ağırlaştırılması
BİLGİ İÇİN:
‘Hak Arama Özgürlüğü Kampanyası’na katılan sivil toplum örgütleri:
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği (Ankara), Zan Sosyal Siyasi Ekonomik Araştırmalar Vakfı (Diyarbakır), Adil Yargılanma Hakkına Erişim Derneği (Adana), Üniversiteli Kuir Araştırmaları ve Lezbiyen Gay Biseksüel Trans İnterseks Dayanışma Derneği (Ankara), Kadın Özgürlük ve Eşitlik Derneği (Adana) ve Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği (Diyarbakır)
******
Hak farkındalığı, hak mekanizmalarının erişilebilirliği, destek mekanizmalarının varlığı (adli yardım vb), kültürel ve sosyoekonomik durum, misillemeye maruz kalma riskinin düzeyi, yargısal veya diğer ulusal mekanizmaların bağımsızlığı ve etkililiği gibi çok sayıda faktör yurttaşların hak aramaya ilişkin tutumunda belirleyici rol oynamaktadır. Hak arama özgürlüğüne ilişkin yasal güvenceler ise bütün bu faktörleri etkilemek yanında, Anayasada tanınmış hakların soyut, kağıt üzerinde haklar değil; somut, kullanılabilir olmasının da belirleyicisidir. Hak arama özgürlüğünün yeterli güvencelere sahip olmaması cezasızlığı ve adaletsizliği beslemekte, insanlarda haklarını aramaları durumunda başlarına daha kötü şeylerin geleceği düşüncesi yaratmaktadır.
Anayasa’nın 36. maddesine göre herkes, meşru araç ve yollarla yargı makamları önünde hakkını arayabilir. Ancak haklarını arayan kişileri özellikle kamu makamlarının her türlü baskı ve misillemesine karşı koruyan yeterli düzenlemeler bulunmamaktadır. Aksine, haklarını korumaya çalışan kişilerin misillemeler ile karşı karşıya kaldığını gösteren birçok örnek bulunmaktadır. Örneğin Giresun’da kızı Rabia Naz’ın hayatını kaybettiği olayın araştırılmasını isteyen babası Şaban Vatan Naz, Şanlıurfa’da eşi ve çocuklarını öldüren faillerin yargılanmasını talep eden Emine Şenyaşar ve Çorlu tren kazasında oğlunu kaybeden ve kazanın sorumlularının yargılanmasını talep eden Mısra Öz hakkında onlarca soruşturma ve dava açılmıştır.
|