Artık kadınlar yavaş yavaş başlarını açmaya başlamış. İsrail bu on iki günlük savaşta sadece askeri bölgeleri vurmuş. Tahran'da ise daha farklı sivil yerleşim yerlerini de vurmuşlar. İran kapalı bir rejim. Ama halk iki yıl önce öldürülen Mahsa Amini sayesinde sokaklara dökülerek günlerce protesto ederek Molaların başlarındaki sarıkları aldıkları gibi, kendi başörtülerini çekip atmışlar.  
Zaten İranlı kadınlar başını yarım/yamalak örtüyordu.  
Ama şimdi tamamen açmaya başladılar. Kadınların önünde hiç kimse direnemez. Kadınları hiç kimse hizaya sokamaz. Kadınlar asla boyunduruk altına giremez. Bunu İran'da görüyoruz. Yani her şey kadınlar üzerinde oynanıyor, ama artık İranlı kadınlar bu gidişata dur demiş. İleri de ne olur bilmiyorum ama, İran halkı artık geri adım atmaya hiç niyetli değil. Haklarını da alıyorlar. İki tane ordu var burada. Biri devleti koruyan, diğeri Devrim Muhafızlar da rejimi koruyor. Devrim muhafızları şu an sahaya inmiş durumda. Kadınlara kök söktürüyor. Sanki bütün kötülükler kadınlardan çıkıyormuş gibi, kuralları çiğneyen bir kadın olduğu zaman, akıbetini bilemiyorsun, bakire ise tecavüz ediliyor iddialarına inanmak istemiyorum, öbür tarafa bakire gitmesi günahmış!!! 
 
Bütün İran halkı bunu biliyor. Korkuyorlar. Devrim Muhafızları karşı gelen halkın üzerine ateş açabiliyormuş. Savaştan sonra her iki kilometrede bir kontrol noktaları oluşturmuş, sık sık kimlik kontrolü yapılıyor. Kimlik soruluyor. Yani sıkı bir denetim yapılıyor. Ajan ve yabancı uyruklu arıyorlar. İran gerçekten ülke olarak kadim bir ülke. 5 bin yıllık bir geçmişi var. Persepolis’i biliyorsunuz Pers genetiklerini halen taşıyorlar. İran'da birçok inanç var.  
Şii Müslümanlar, Zerdüşler, Agnostik, Sunni Müslümanlar azınlıkta, Mistik, Bahalik, Yahudiler ve Hristiyanlar var. Birçok kişi rahatlıkla ibadetlerini yapıyorlar. İran'da zaten üç vakit ezan okunuyor, günde üç kez namaz kılınıyor. Birleştirilerek öyle 5 vakit değil! 
 
İran halkı büyük bir değişime hazır. Bunun altı yapısı hazır gibi. Bir kıvılcımın çakılması gerekiyor. Ama şu bir gerçek ki, kendi halkını vuran bir İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları var. Halkın üzerine ateş açıyorlar. Eğer genç bir bakire kadın bir suç işlediyse, öbür tarafa bakire gitmesin diye iddialara göre tecavüz ediliyormuş, artık herke se bir tiksinti gelmiş. Ülkede bu ayyuka çıkmış vaziyet te. Bu böyle gelmiş, böyle gitmemeli diyorlar. Hayat burada da pahalı. Ev kiraları bizim gibi çok pahalı. Her gün zam, her gün zaman, bir İranlı arkadaşım; “Bir sabah yedi uyurlar gibi paramızı alıp markete gideceğiz ve o marketçi bize şunu söyle yecek, maalesef bu para nız burada geçmiyor diye cek, diye ödümüz patlıyor. O derece yani.” Diye üzüntülerini belirtmişti. Hal böyle olunca aynı Türkiye de ki gibi, insanlar çift işe gidiyor, belki 5 veya 6 saat uyuyor, çocuklarını, eşini az görüyor ama, onlar rahat etsin diye iki işte çalışmak zorunda kalıyorlar.  
İran İslam Cumhuriyeti yöneticiler Mollaların baskıları bin bir çeşit. Halk gelecekle ilgili plan yapamıyor. “Bu rejim mutlaka gidecek, bir şekilde gidecek.” Benim şu an edindiğim izlenimler bu. Konuştuğum insanlar var. İran’da kadınlar çok güçlü, tehlikeyi göze alıyorlar ve karşı koyuyorlar, tabi ya hapisle cezalandırılıyor veya meydanlarda asılıyor.  
  
 Neden Türkiye'de çok kadın öldürülüyor. Ve bunun ciddi bir yaptırımı neden yok diye bana soruyorlar. Bir erkek burada bir kadına yan gözle bakamıyor. Caydırıcı yasaları var. Bizde de demokrasiye uygun böyle caydırıcı cezalar uygulanabilir.  Keşke böyle bir kanun bizde de olsa. Ve kadınlara hayvanlara el uzatmasalar. İran halkı kedileri ve  köpekleri de seviyor. Ama maalesef mola rejimi sokak hayvanlarını, belediyeler eliyle toplatarak imha ettiriyor. Kısırlaştırma yapmıyor. Kısırlaştırma yapsa emin olun burada o hayvanlar infaz edilmeyecek. Halk gibi idam ediliyor.  
*** 
Şoför bizi Azerbaycan meydanında bıraktı. Parviz’i hemen tanıdım. 11 yıl önce gördüğüm kişi hiç değişmemişti. Eşiyle birlikte İsfehan’ın en büyük Nakş-ı Cihan Meydanın da tanışmıştık. Birbirimizden hiç kopmadık! 
Arabasıyla bizi aldı ve evine getirdi. Evlerine doğru giderken, Tebriz’e bakıyorum ne kadar büyümüş, ama maalesef onlarda taş yığınına teslim olmuş. 
Bütün caddelerin şehit fotoğraflarıyla süslü olduğunu gördüm. Yani bu savaşta, daha önce İran-Irak savaşın da ölen askerlerin posterleri ana cadde ve binalara asılıyordu.  
*** 
Paris’a hiç değişmemiş, ince uzun ve beyaz tenli. Gülümseyen bir yüz. 
İki çocuk, ikizler bizi karşılıyor. Çocuklara ve anne babasına aldığım hediyeleri takdim ettim. Çok hoşlarına gitti. Peygamberimizin çok doğru bir hadisi var. “Hediyeleşiniz” diye. Hediye alıp vermek, güzel bir gelenek ve kültür. Bu insanları biraz daha yakınlaştırdığını düşünüyorum. Ares’i hemen benimsediler. Öyle kaş göz işareti hiç olmadı. Biraz dinlenip yemek yedikten sonra, bir programımızın olup olmadığın soruyorlar. 
“Kendova’yı görmeyi çok istiyorum. İlk geldiğimde de istemiştim, kısmet olmadı” dedim.  
Bize hemen yemek hazırlamışlardı.  Sonra Parviz hiç tereddüt etmeden bizi götürdü. Parisa ve Parviz okulda tanışmışlar. Her ikisi de grafiker. Parviz  1.90 boylarında iri yarı bir genç adam. Daha 38 yaşında, Parisa’da öyle. 12 yıllık evliler. Bu evliliği taçlandıran da ikiz çocukları olmuş, Yaşam ve Sahand’e... 
 Tebriz’de  büyük bir dağın adını çocuklarına vermişler.   
Yolculuk bir buçuk saat sürdü. Yolda durup bir iki kaysı koparıp yedik, göz hakkı burada da var. Hemen yanında yer altı şehirlerine girdik… Etkileyici. Geçmiş dönem insanları bin yıl veya 2 bin yıl önce insanlar mağara gibi yerlerde yaşardı ve mağaranın içi yaz kış aynı ısıda olduğunu biliyordum. 
Dışarıda cehennemsi sıcaklık varken, içerde sanki buzdolabının kapağını açar gibi bir serinlik hissediyorsunuz.  
KENDOVA 
Kapadokya gibi, şehrin ana caddesinde park yeri bulup oraya arabayı park ettikten sonra, peri bacalarının andıran köyün sokak aralarına dalıyoruz. Tepelere doğru tırmanıyoruz. Büyülü, heyecanlı ve güzel. Kocaman mağaralarda yaşayan bir köy. Tebriz’e 64 km. uzaklıkta.  
KANDOVAN İRAN:  
GÜZEL BİR MAĞARA KÖYÜ 
Kandovan, İran'ın kuzeybatı ucunda, Tebriz şehrine yakın bir konumda. Sahand sıra dağları üzerinde yer alıyor. Kışları sıcak, yazları içerisi serin.  Eşsiz kaya oyma mimarisi ve doğal güzellikleriyle ünlü bir köy. Günümüz de mağara sakinlerinin volkanik kayalara özenle oydukları evlerin bulunduğu, dünyada yerleşimin devam ettiği sayılı mağara köylerinden biri olarak biliniyor.  
Kandovan, genellikle İran'ın Kapadok ya'sı olarak anılır ve tuhaf petek benzeri kaya oluşumlarındaki benzer mağara evleriyle ünlü.  
Kendavo günü birlik gezilebilir. Rüya gibi bir yer. Hemen aşağısından nehir geçiyor ve insanlar nehrin keranında gece yatılı da kalabiliyor ve eşsiz bir manzaraya. Ben, kardeşim, Parviz, Parisa ve çocuklarıyla birlikte geziyoruz. Ares bir mağarada çişini bıraktı.  
Aşağıya inip turistik çarşıyı geziyoruz.  Ayranları katıksız şahane.  Özellikle nehir kenarını seviyorum, herkes çadırını getirmiş, yataklarını sermiş oturuyorlar sohbet ediyorlar. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Akşam oluyor. Biz dönüyoruz. Parisa güzel yemekler hazırlıyor, yardım etmeme izin vermiyor. Yemeklerinde safran bahatı kullanıyor harika. Bundan sonra bende mutfağıma koyacağım.  
  
*** 
Çektiğim fotoğrafları bilgisayara yüklüyorum. Çocuklar evin neşesi, yaramaz ama insanı rahatsız etmiyor. Dikkat çekmek istiyorlar her çocuk gibi. Geç saat lere kadar sohbet ediyoruz. 
Bize salonda yer yatağı yaptılar, yabancısı değildim. Sabah kahvaltısı muhteşem, Zeynel Ares’i çişe çıkarıyor. Ares’e yemekten seçtiğimiz etleri veriyoruz. Oldum olası eti sevmem. Kebap hariç. Parviz işten izin almış, bize Tebriz’i gezdiriyor. Zaten ben gezmiştim, yeniden gezmek hoşuma gitti. Şairler anıtı tadilat görmüş, şahane olmuş. Bütün şairlerin büstleri orada bulunuyor. Eve dinlenmek için dönüyoruz, ikindi vakti bu defa çarşısını gezmek istiyoruz. Şansıma ilk geldiğimde de Cuma olduğu için dünyanın en büyük kapalı çarşısı kapalıydı. Tek tük açık olanlar vardı onları gezdik. Kediler köpekler karşıma çıkıyor, sanki aileden birini görüyormuşum gibi oluyorum. Parisa yine bize şahane akşam yemeği hazırlıyor. Batılılar gibi sofrada ekmek yok, bizde sormuyoruz, ama yokluğunu da hiç hmedik. Yine etler Ares’e gitti. Sahand ve Yaşam o gece bütün oyuncaklarını salonun içine saçtı, baba onlarla o kadar güzel vakit geçiriyor ki, dünyanın en mutlu anları. Anne de öyle ilgili. Çocuklarına uf dediklerini iki gün için de görmedim.  
Kardeşim Zeynel’e kız baktık, ikisinin de elektriği tutmadı. Vize yokken herkese İran’ı gezmelerini tavsiye ediyorum. Bizim gibi adrenalinleri yüksek değil, sükûnet ve huzur fazlasıyla var. Sadace çıban başı özgürlük yok, acaba özgürlük her şey mi, tartışılır.    
Dip not olarak size sadece yol parasını söyleyeyim, otobüsle Van’a geldiniz, oradan kalkan minibüsler, şu ana kadar zam yapılmadıysa, Tebriz’in göbeğine kadar kişi başı 500 tl.  
İran ve halkını seviyorum, Arkadaşlarımı daha çok! 
  
 |