Yorgun argın bir günü daha düne bırakmışsın.
Evindesin, uyumak için yatağına geçiyorsun.
Başını yastığa koyarken, bir iç muhasebe başlıyor kendinle.
Streslisin, çözmeye çalıştığın mesele takılmıştır o an aklına, zihnine. Ya da mutluluktan veya başka bir şey beynini kurcalar, döne döne uyursun veya uykun kaçar!
Dünya başına yıkılmış, dişinden tırnağından arttırdığın, bir ömür verdiğin bir ev alıyorsun, o ev sağlam mı, değil mi sorgulamıyorsun, aklına bile gelmiyor.
Yeter ki evim olsun diyorsun, aldığın ev mezarın veya tabutun oluyor.
Sonra bir bakıyorsun ki bir seher vakti dünyan başına yıkılmış, adeta kıyamet kopmuş gibi, kendini zar zor dışarı atıyorsun veya atamıyorsun.
Müstakil evde oturuyorsan dışarı çıkma şansın var, apartmanda isen, o merdivenleri inmek bir asır gibi gelir insana, tamamlayamıyorsun. Yarım kalır her şey, deprem şiddetli olduğu içinde kurtulma şansın kalmıyor!
Hayallerin, gelecekle ilgili planların, kolanların ve enkazın altında kalıyor.
Ölümle, yaşam arasında ince bir çizgi.
Bir depremzedesin, enkazın altında veya üstündesin.
Hayatta kalabilmek için nefes almak için çabalıyorsun.
Ne gelen var, ne giden, ölüme en yakınlarınla gidiyorsun.
***
Göçük altında doktor, mühendis, avukat, eczacı, kalfa, öğretmen, sporcu, siyasetçi, teknisyen, futbolcu, amele, iş insanı, müteahhit, anne, baba, anneanne, babaanne, kız kardeş, abla, kardeş, abi, amca, dayı, hala, gazeteci, yazar, sanatçı olsanda, dışarda bekleyen yakınların ölüp ölüp diriliyor, enkaz altında yardım bekleyenler için zaman ağır mı ağır geçmiyor, üşüyorsun, karnın aç, başını koyacak bir yastık yok, ne gelen ne giden var, iki tarafta perişan.
Böyle bir harala gürelle kilitlenmişsin.
Telaş bir duygu, enkazın altında sadece o telaş kalbinin atışını sadece sen duyuyorsun!
***
Türkiye bir deprem kuşağında, yakın tarihimizde büyük depremler bize şunu gösterdi, hiç ders almadık. On binlerce insan yaşamını yitirdi, on binlerce insan sakat kaldı, ruhen sarsıntı yaşadı.
Japonya’da depremler oluyor ama böyle büyük felaketler yaşanmıyor.
Hatay yerle bir, ilçesi Erzin ayakta!
Çok mu zor, bir inşaat ruhsatı verirken denetlemek ve kontrol etmek, bu kadar mı zor?
Müteahhit pişkinlikle, “Sadece benim binam mı yıkıldı” diye müstehzi bahaneler ileri sürer. Belediye başkanı utanmadan halkın arasında gezinir, sanki ruhsatı kendisi vermemiş gibi, üzerine alınmaz.
Meclis üyelerinden belki hayatını kaybedenlerde olmuştur, ama mecliste en hararetli bir şekilde parmak kaldırarak onay verdiği aklına gelmez.
Bu kadar insan yaşamını kaybettiyse, inşaat ruhsatı veren ve denetlemeyen kılı kırk yarması gereken belediye başkanı başını yastığa rahatlıkla koyar, bahanesi hazırdır, fay hattı buradan geçti de diyebilir.
Kendisi her daim temizdir, çünkü yüzü çoktur.
Ortada bir sürü suçlu var, ama aramaya kalkarsan suçlu bulamazsın. 20 yıldır bizi yöneten mevcut iktidar, ben yapmadım, ilçe belediyeler bu ruhsatı verdi diyebilir.
2019 yılında verilen 295 bin İmar barışını kim unutabilir?
Son 20 yılda belediyeler kimin elindeydi bu bilinen bir gerçek.
Şanluurfa, Kahramanmaraş (Pazarcık),(Elbistan) Kilis, Malatya, Gaziantep, Adıyaman, Hatay, Adana, Osmaniye…
İnşaat izni veren katillerden hesap sorulmayacak, ceza almayacaklar!
Ölen öldüğü ile kalacak, en acısı da her enkazın başında arama timi yoktu, uzun sürdüğü için çoğu da üşüyerek öldüler.
Kanıt mı, teyzemin oğlu, karısı ve kızı ilk üç gün yaşadıklarına dair duvara taş vurarak duyurmuşlar. Ama kurtarma ekibi 6.ncı gününde gelmiş, geldiklerinde ise hayata çoktan veda etmişler.
Donarak öldüklerini düşünüyorum. Bu depremde hayatını kaybeden tüm depremzedelere Allah’tan rahmet diliyorum.
Yine yakınlarımız öldü, sağlıklı haber alamadık. İnternet yavaş, telefonlar ise çekmiyordu.
***
Afet Bakanlığı kurulmalı, mutlaka yer bilimcilerine yer verilmeli.
Kurtarma timinde itfaiye ve madenciler için ayrı bir birim oluşturulmalı.
Savaş ve deprem halinde sığınacak toplanacak, temel ihtiyaçlarını giderebilecek büyük sığınakların olması gerekiyor.
Mümkünse bunun içinde tuvalet, mutfak ve oturulacak banklar konmalı.
Bu deprem gösterdi ki kalacağımız yer yok.
Toplanacağımız yerler yok. Hep hazırlıksız yakalanıyoruz, yine öyle oldu. Çok insanlar hep arabada sabahladı. Depremde de insanlar evlerine giremedi, kalınacak yer aradılar. Yemek ve tuvalet sorunu hep vardı. Yardımlar zamanında yapılmadı.
HER ŞEYE GEÇ KALINDI!
Bu depremde de hırsızlar iş başındaydı, enkazlardan değerli eşyaları, gözlerine kestirdikleri market ve evleri soydular. Mehmetçikler kışlasından çıkarılmadı.
İlk üç gün müdahale edilmedi.
Ne beklendi bilmiyorum?
***
Geçmiş olsun Türkiyem, geçmiş olsun aziz milletimiz.
Bu dünyadan göçüp gitmiş tüm ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Yaşayan bilir, 100 yılın en büyük depremi tarihte ve yüreklerde sarsıcı bir şekilde yerini aldı.
Bu deprem insanlar yaşadıkça asla unutulmayacak!
Depremin ilk günü Mehmetçik sahaya inseydi, sonuç böyle acı mı biterdi, düşünmek bile istemiyorum.
Ama beynimde bu soru hep dönüp duracak!
Eminim benim gibi çok düşünen vardır.
Üçüncü depremi de ne yazık ki evde yaşadık, bizde psikoloji kalmadı.
Her kafadan bir ses çıkıyor, kısacası depremler önceden tespit edilemezmiş...
Bu gerçeği bilelim.
|