Cenazem daha yerde, sıcaklığını koruyor. Fonda Sezen Aksu’nun “Sorma ne haldeyim” şarkısı çalıyor. Enkaz haldeyim… Kefirini içirip veterinere götürecektim.
Bütün planlarım alt üst oldu. Şimdi dünya bana bomboş görünüyor.
Bütün hesaplarım açık verdi. Bir kez daha kendime olan güvenimi kaybettim. Sözde onu iyileştirecektim, yaralarını saracaktım, derdine derman olacaktım.
Olamadım.
Her şey anlamını ve önemini bugün yine yitirdi. Bir kez daha bittiğimin resmidir.
Ares’le eve dönerken onunla yollarımız 11 Nisan 2022 Ziyapaşa Bulvarı Atatürk Parkı’na (Ziyapaşa büstünün oldu yerde) girerken kesişti. Sanki o benim kaderim olmuştu. Yürüyen bir iskeletti, sol arka patisini yerde sürüyerek çekiyordu, müstakil evde oturduğum için iki ay bakar kilo aldırır düşüncesiyle hemen sahiplenmiştim.
Evdeki hesap hiçbir zaman çarşıya uymadı.
***
Yıllar içinde kimler bana misafir olmadı ki? Hepsi acı bıraktı. Can dostlarımızın hiçbiri mutlu olmadı. Tapu gibi kaderlerinde acı, gözlerinde kıyamete kadar sürecek keder eksilmiyordu.
Bu yazıyı 28 Temmuz 2022 saat 10,30’da yazmaya başladım. Gözlerim kendi kendine ağlıyor, kalbim derya deniz, kan revan, delik deşik, fırtına, kasırga, deprem hepsi ayrı şiddette türbülanstayım. Kafam, gözüm, bedenim yaralar içinde, ruhum ise başka alemde.
Yaralıyım, yaram kanamaya başladı, o gece beni bırakmadılar. Her saat başı kalkıp nefes alıp almadığını kontrol ettim. Yine uzun gecelerden birini yaşadım. Uyumak ne mümkün, uyanığım, ne dualar ettiğimi Rabbim biliyor, sağa sola yatakta çok döndüm. İçimdeki sıkıntıları anlatmaya sözcükler yetmez!
Hmiştim bir şeyler olacağını, Ares’te uyuyamıyordu. Gece saat ikiye on kala onu bahçeye çıkardım. Gidip Karakız’ımı kontrol edip, patilerinden tutup tekrar yerine yatırdım. Başını okşadım. Bana öylesine istemsiz baktı ki, bir iki kuyruk salladı.
Anoşumu kaybedeceğim günde (26.5.2019) uyku bana haram olmuştu.
Son 4 aydır uykularım bölük pörçük yarımdı.
***
Karakız’ım aynısını yaşattı bana, kan bağım yok, bir eşya da değil, neden bu kadar üzülüyorum, neden acı çekiyorum ki?
Ah şu 6’ncı his, bir düş yakamdan. Ne olur yani bir kez de mutluluğu, huzuru çağrıştırsan, nedense payıma hep acı, hep ayrılık düşürüyorsun.
Sabah saat 04,40’da namaza kaktığımda yine kontrol ettim, yüzü duvara dönüktü.
İki gün öncesinden başladı içimde ki yas, üzerimde matem havası esiyordu. Yüreğim kor alev, yangın topu, oraya, buraya sıçrıyor, değdiği her yeri yakıp geçiyordu.
Duygularım, hislerim karışık, bir uçurumun kenarında pusulam kayıp, beynim nötr. Acaba seni yeterince mutlu ettim mi, sana iyi bakabildim mi, bir gün of dedim mi? Diye… Şüpheler ve sorular peşimde…
***
Sabah saat 8,50’de uyandım, hemen kapıyı açıp, nefes alıp almadığına bakmak için bahçeye koştum yaşıyordun. Yerinden kaldırmaya çalıştım, ayakta duramıyordu, kucaklayıp yeniden ön bahçeye turunç ağacının altına yatırdım. Bana bakıp kuyruk salladı. Önüne suyunu koydum, Ares’le, Büdü’yü çişe çıkarıp öyle kefir içirmek istiyordum.
Yarım saat çişleri için evden çıktık, eve dönüşte bahçeye girerken başını kaldırdı, yüzüme baktı ve yine kuyruğunu salladı.
Ölmek için meğer beni bekliyormuş, kollarımda son nefesini verecekti.
***
Hemen dolaptan kefiri çıkardım, önce Ares’e, sonra Büdü’ye en son Karakız'ıma içirmeye çalıştım. Bu defa küçük şırıngayı denedim. İçerken öksürük tutuyordu seni. Birini zorlukla, ikincisini derken, üçüncüsünü ret ettin.
O zaman baktım bana veda ediyordun, ayrılık vakti gelip çatmıştı, çaresizce gözlerimiz buluştu. Tek gözünle beni görüyordun. Gözlerini sildim, öfkeyle gözlerine, yüzüne konan sinekleri kovaladım, çok konuyorlardı, her saat başı kov sıkıyordum, evden çıkmadan öncede sıkıp çıkmıştım.
Gürültü yapmadan sessizce gidiyordun kızım.
Sonra kuyruğun hafif bir şekilde yerde bir ileri, bir geri hareket etti. Ön patilerin dümdüz uzandı, nefes alışların seyreldi, gözlerime bakıyordun, gözlerim sırılsıklam. Nasıl güzelleşmiştin öyle, ilk göz ağrım Yumoş’um, onun oğlu Minik’im ve Karakız’ım Yumoş’um da bana veda ederlerken yani ruhlarını teslim ederken başlarını kaldırıp son kez yüzüme bakıyorlardı.
Karakız’ım sende de böyle oldu.
“Beni bırakıp gitme kızım, seni doktora götüreceğim, bana geri dön, dön kızım ben sana bakarım” yalvarmalarıma aldırmadın. Verilmiş bir randevun vardı ve huzura gidecektin, acı duymayacak, işkence görmeyecektin artık!
"Karakız, Karakız, Karakız” diye, diye yüksek sesle ağlamaya ve öpmeye başladım.
Tarifsiz acıların içindeyim. Söz veriyorum kızım sana. Senden sonra hiçbir canı evime almayacağım, yüreğim yama tutmuyor artık bunu bil kızım!
***
Size sadece dünü anlatayım.
Son günlerinde parka götürmüyordum, yeşilliğin arasına girmeyi çok seviyordu. En son pazartesi götürdüm, zor yürüyordu, Atatürk Parkı’nı seviyordu. Salı günü götürdüm, yoldan yarım döndük.
Artık yürüyecek takati yoktu.
Son iki gündür yemekten kesilmişti. Salı sabahı biraz kemik kemirmişti.
Dün…27.7.2022
Sabah sekiz gibi uyandım, arka bahçede gidip onu aldım. Ön tarafa getirdim, turunç altını ve toprağı seviyordu. Kartonların üzerinde uyumak istemiyordu.
İlk işim, gözlerine damla damlatmak oluyordu. O gözlere 10 Mayıs'tan bu yana hem ilacını damlatıyor hem de masaj yapıyor, iki kaşının arasına öpücük kondururdum. Ardından iki besleme şırıngasıyla kefir içiriyordum.
Sonra altını ıslattığı için havluları domestos ile yıkıyor, güneşe atıyordum. Kartonlar bizim için önemliydi ve üzerine su dökerek yıkıyor, kuruması için duvar dibine koyuyordum. Çişi durmuyordu.
***
Saat başı uyanıyordun, altın ıslak olduğunda huzursuz oluyordun. Geceleri her saat başı beni uyandırırdın. Bıkmıyordum, ertesi günü leyla gibi dolaşıyordum uykusuzluktan. Bünyem alışmasa da alıştırmıştım.
İşe de gitmiyordum. Sanki ayrılık vakti gelmiş gibi içimde öyle bir his, ama adını koyamıyorumdum.
Evin elektriği arızalıydı, ustayı bekliyordum, bu arada sürekli onu gözlüyordum, suyunu eksik etmiyordum.
Önüne haşladığım kemikler vardı, ince uzun, kıkırdak bölümünü seviyordun, gücün ona yetiyordun, çünkü ön dişleri yoktu. Ağzında dakikalarca çevirerek kenarından yerdin. Önüne koydum, yemedin.
Elektrik ustası geldi, malzemeleri yazdı almam için, bilgisayar şarjını aldım, iki saatliğine evden çıktım, çarşıda almam gereken listem vardı. Ben avluya girdiğimde başını kaldırıp bakıyor kuyruğunu sallıyordu.
Sonra önüne taze kemikler koydum, yumuşak etler, dönüp bakmadı bile. Mutfakta yemek yapmaya koyuldum, ardından cacık yaparken, iki kaşık yoğurt alıp, elimle yedirmeye çalıştım.
Aklım fikrim hep ondaydı, ona odaklanmıştım.
Yerinden kaldırıp, iki tur attırmaya çalıştım, fazla yürüyemedi. Arka bahçeye yatırdım. Saat sekiz gibi, bir kase kemik suyunu aldım, zorla da olsa şırınga ile içirdim. Ardından vitaminlerini…
Fırında İzmir köfte yapmıştım, içinden bir tane çıkarıp götürüp önüne koyduğumda, kustuğunu gördüm. İlk kez kusmuştu. Şırınga ile su içirmeye çalıştım.
Su içmeyi seviyordu. Ektiğim domateslerin içine girip uzanmıştı. Hiç üzülmemiştim, ezip geçmişti hepsini.
Evdeki sahiplendirmeye çalıştığım Büdü bilgisayarımın şarj aletini un-ufak etmiş, ekonomik anlamda bana zarar vermişti, 100 dolar olan şarj aletini tamir ettirecektim.
***
Bağlanmayacağım diyorum, hemen delicesine bağlanıyorum, karşılıksız sevgiyle seviyorum, biliyordum o da beni çok seviyordu, her gördüğünde yattığı yerden başını kaldırır kuyruk sallardı. Hemen her gün başını okşar, omuzuna, patilerine masaj yapar, alnına öpücükler kondururdum.
3 Ay, 15 gün benimle birlikte oldu. Gün olarak 109 gün...
Senin üzerine bir tez yazabilirim kızım. Sabahları kalkıp altını temizliyor, bahçeyi yıkıyor ve sonra birlikte çişe çıkıyorduk. Kalk gidelim diyordum, hemen yerinden kalkıyordun, dur diyordum duruyordun. Bazen parkta seni özgür bırakır, ardım sıra gelirdin. Sen laftan ve sözden anlıyordun kızım.
Kolay değildi senin için nasıl çırpındığımı, farklıydın, beni terbiye ettin, bilmediğim kapıları bana açtın. Sabır nedir bana sen öğrettin kızım. Sana hizmet edebilmenin mutluluğunu yaşattırdın bana.
Üç evladını kaybetmiş bir anne olarak, onların cüssesi küçük olduğu için gücüm yetiyordu, çok ağır hastalardı, oğlum Minik ve Karakızım Yumoş’ta yaşamıştım.
O acıları ve hastalığı Rabbim vermişti onlara...
Ama senin çektiğin seni bu hale getiren insan denen yaratıklardı.
***
Hikayen nedir tam bilmiyordum.
Çavuşoğlu Oteli’nin orada yaşamışsın.
Dediğim gibi artık sen benimdin.
Seni 5 Temmuz 2022 günü üzerime aldım, cinsini o zaman öğrenmiştim. Çok güzel Pointing Dog, German Short-haired dişi köpektin. Çipini taktırmıştım. 20 Haziran F 5088 No'lu kulak küpe numaranı çıkartmıştım. Artık bir sokak köpeği değil, bir bireydi. Kadere bak ki, küpe numaranda bile benim ismimin baş harfi F vardı.
Başına neler gelmişti, hiçbir zaman söyleyemedin. Gürültü yapmadan sessiz sedasız çekip gidiyor, hesabını mahşere bırakıyordun. Kimbilir ne acılar çektin, bedeninle bunu gösteriyordun. İnsanlara hep güvendin, herkese kuyruk salladın. Yolda durup durup insanlara bakıp, adeta beni sevin diyordun. Hikayeni dinleyen herkes gözyaşlarına boğuluyordu.
Sen benim en büyük sınavımdın kızım, yemek yemediğin için sana söylenmiş olabilirdim, ama seninle çok şeyler öğrendim kızım. Büyük dersler çıkardım. Şu saatte kadar halen turunç ağacının altındasın, üzerin örtülü, sinekler sana ulaşamıyor artık. Seni yüreğime gömeceğim, ağıtlarımı orada yakacağım. Sana hakkımı helal ettim kızım, sende et olur mu?
Elbet bir gün hep beraber orada bulaşacağız.
11 Nisan 2022 sabah saat on gibi hayatıma girdin, kimselere şikayet etmeden 28 Temmuz 2022 günü bir sabah saat 10,05 'te çekili verdin hayatımdan.
Artık yemek sorunun olmayacak, acı duymayacaksın! Kimse seni oradan, buradan kovamayacak!
***
Merak edenler için; Karakız özeldi, bulduğumda bir deri bir kemikti. Yürüyen bir iskeletti. Ön dişleri çekilmiş, alt dişleri kesilmiş, cinsel organı kökten kesilmiş, çişi tutan kapakçık bile alınmış. Sol arka pati yanlış kaynamış, sağ gözünü Suriyeli çocuklar kör etti.
Aç bırakılmış, tecavüze uğramış!
Bu gece huzurla çok sevdiği toprağı ile buluşacak. Çok sevdiği yerde olacak. Bende onu orada hep ziyaret edecek, dualarını eksik etmeyeceğim.
Sen sadece çok acı çeken patili dostlarımızdan biriydin, kanım değilsin kızım ama canımsın, beni acılara boğdun biliyorsun. Vasat sıradan bir hikaye olmana asla izin veremezdim, bende yaşamaya devam edeceksin Karakızım.
|