301 Moved Permanently

Moved Permanently

The document has moved here.

Yazı Detayı
31 Ekim 2021 - Pazar 22:17 Bu yazı 1092 kez okundu
 
Onların da hikayesi yazılmalı
Yumoş-Minik TEKBAŞ
adanadoruk01@gmail.com
 
 

Atatürk Parkı’na üç köpek geldi. İkisi korkaktı, bir süre onları ben ve bir hayvansever arkadaş besledi. Aralarında kirli beyaz dişi olan köpek parkımızda kaldı. Daha bir yaşlarında. Bir gün hayvanları beslemeden dönerken, onun spor aletlerinin orada yatarken buldum, karnı şişti. Eğildim baktım, ya hamile veya karnında bir kitle olabileceğini düşündüm. Sokağımızda hayvansever Serap Döngel arkadaşımızı arayıp onu da bilgilendirdim.
Beklemeye koyulduk. Sonra onu da beslemeye başladım. Meğer hamile imiş.
Yorgun argın evde iken bir telefon geldi, arayan Serap Döngel’di.
“Fatoş Hanım köpeğimiz havuzun orada doğum yapmış, güvenlik haber verdi” dedi. 
Allah var aklıma yüzme havuzu geldi. 
Geceyi bekledik. Aksi takdirde diğer canlarımız peşimize takılırdı. Ben hemen et haşladım ve içine biraz bayat ekmek koydum. Saat dokuz gibi Atatürk Parkı’nda, Atatürk Heykelinin arkasında ki, bir sarmaşığın altına girip orada doğum yapmaya başlamış. 
Saat dokuz suları.
Taze yemeği midesine indirdi. Enikleri saydık 8 tane idi.
Canım benim doğum yaparken kimbilir ne acılar çekti, ne güzel kendine bir yer bulmuştu öyle.
Havalar çok sıcaktı!
Oradan ayrılırken, aklıma binbir türlü sorular bir süre beynimi kurcaladı.
Biliyorsunuz daha o iki yavruya bakıyordum. Alışmak ve bağlanmak istemiyordum.
Arkadaşım Songül Batu’nun küçük avlusunda da Minnak ve Dombili vardı. Her gün Kabe’yi ziyaret eder gibi orayı da ziyaret ediyor, evde yemeğini yapıyor, kendi ellerimle yediriyor öyle eve dönüyordum. Tüm yaz tatilimin içine ettim ve bir yerlere gidemedim.
Allah var Songül’ümde her gün kaka temizliyordu. Yorucu bir işti. 
Sokak köpeği olduğu için sosyal medyada açtığım ilanlara cevap alamadım. Bende bugün yarın kendi evimden taşınacaktım, belirsiz bir süreye girmiştim.
4 Eylül 2021 tarihinde ikindi vakti onları Çukurova Belediyesi barınağına ağlaya ağlaya bıraktık. 
Ahmet Kaya’nın AYRILIĞIN HEDİYESİ şarkısındaki nakarat gibi, 
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim ki bu yaşlar,
Utangaç boynunun kolyesi olsun,
Bu da benim sana, bu da benim sana
Ayrılırken hediyem olsun…
Diye devam ediyor. 
Oradan ayrılırken, “Bahçeli bir ev bulursam sizi alacağım, ne kadar olursa olsun bakacağım, sokaklar sizin olsun, özgür ölün” diye kendime söz verdim.
Yeni eve taşınalı neredeyse bir ay oldu, bir türlü tadilat bitmiyor.
Sözümden dönmüş değilim, eğer ben bu çileyi sizin için çekiyorsam, emin olun, buna da katlanacağım. Sizi oradan alacağım, ne kadar bakabilirsem…
Bekle beni Minnak, bekle benim Dombilim.
***
Dönelim Atatürk Parkı sakinlerine…
Sabah ilk işim koşarak Bal kızın yanına varmak oldu. Eniklere güneş vuruyordu, parkımızın emektarı çalışkan adam Yusuf Sürmeli’den rica ettim, palmiye ağaçlarından yapraklar kestirip onlara gölgelik yaptırdım.
Enikleri yine saydığımı sandım, sayamadım, sonunda öğrendim maşallah 11 tane!
Kirli beyaz ve birkaç tanesi koyu kahve tonlarında enikler, bir tanesi dikkat çekiyordu, insanlardan korkan kaçan babasını da tanıyordum, kar gibi beyaz doğmuştu.
Kızın adını Balkız koymuştum, tamda bal rengiydi.
Sonra duydum ki, Serap Hanım doğum yapmış anneye Eylül adını takmış, zorlansam da artık adı Eylül’dü. Çünkü doğum yaptığı gün 1 Eylül’dü.
Tabii parkta bakıp büyüttüğüm kediler vardı, siyah erkek Karaboncuk peşimi bırakmıyordu, yavruların yakınında yerini aldı. Anneyi doyururken Karaboncuğumu da ihmal etmiyordum.
Bir yandan taşınma telaşı, bir yandan sağlık sorunlarım peşimi bırakmıyordu.
***
4 Eylül günü Minnak ve Dombili’yi barınağa bıraktıktan sonra, enikleri günde üç dört defa kontrol ediyor, sağa sola haber salıyor, bütün güvenlikte görev yapan arkadaşları eniklere sahip çıkmaları için örgütlüyordum.
Böylelikle yavrular bir haftayı geride bıraktı, artık yerlerinden çıkıyorlardı.
Sarmaşığın altı olmazdı.
Neyse bir hayvansever okulun bahçesini düşünmüş.
İyi güzeldi, ama anne yerinden ayrılırken bu yavrulara sahip çıkacak mıydı? Yerini yadırgaya bilirdi. 
Serap Hanım bunu söylerken, “Serap hanım benim baktığım yavruları annesi emzirmedi, 5 tanesi açlıktan öldü, oradakiler bir yavruyu barınağa göndermiş, iki tanesini de ben zar zor kurtardım, şimdi barınakta. Vicdan azabı yakamızı bırakmaz. 
Okulun bahçesine giderse, anne emzirmeyebilir, yerini yadırgar bunu göze alamayız, her gün acaba enikler ne oldu diye düşünürsek, vicdanımız bizi rahat bırakmaz’
dedim.
O da aynı şeyi sabaha kadar düşünmüş.


Yağmur’un yağacağını metrolojiden öğrenince, ben bir iki gençten rica edip, ağırlık kaldırmam yasak olmasına rağmen, kulübeyi birlikte taşıdık. 
İçini de Serap Hanım temizledi, ertesi günü yağmur yağınca, Ballı Bey’i arayıp, kapısına geçici bir barikat koyduk ki, yavrular yağmurda üşütüp sulara gömülmesin diye. Henüz 9 günlüklerdi.
Bir yandan da aklımda taşınma,  Minnak ve Dombili  vardı.
Ben kötü bir insanım.
Evimdeki köpeğim Ares’i ihmal ediyordum. Onunla ilgilenmem sadece karnını doyurmak ve aynı yataktan uyumaktan ibaretti.
Aynı hatayı ilk göz ağrım Nefertitim, Prensesim, Kızım Anoşum Yumoş’uma, Oğlum, Profesörüm Minik’ime, yine Karakızım, Porsuğum Anoş’um Yumoş’uma yapmıştım. İşte bu yüzden iflah olmayacağım. 
***
Bu arada enikler büyüyordu. Günde üç kez ziyaretlerim sürüyordu, sabah veya akşamüzeri mutlaka annesinin yemesi için yemek götürüyordum. Bağlanmak istemediğim için yavrulara hiç dokunmuyordum bile. Sadece yuvalarından uzaklaştıklarında alıp yerine koyuyordum. 
Serap Hanım zaten özel yaş malalarla besliyordu. Aşılarını yaptırdı.
Enikler 16 gününde gözlerini açtı, 20 gününde yaş mamayı yalamaya başladılar. Bunlar benim gözlemlerimdi. 
***
İkinci kulübeyi de taşıttım, sonra evde poşetler vardı, onu da Serap Hanım’a verdim. Ballı Bey’i de (Gerçek adı İlker Kaya) tenbihledim, kazıklar falan çaktı, sağlamlaştırdı, iki kulübe birbirine bakıyor şeklinde oldu. Verdiğim naylonlar kulübenin üzeri örtüldü. 
Anne ve enikler şanslı idi.
Tek korkumuz çalınmalarıydı. Bu kadar hizmete karşı bizimde Belediye çalışanlarını ödüllendirmemiz gerekiyordu. 
Sevgili arkadaşım Nejla Taş bir öneri attı. “Onlara yemek verelim Fatoş” dedi.
O da gerçek bir hayvanseverdi. 
“Malzemeleri birlikte alalım” dedi. Taksim yapmayı unutmadı.
Bende bunu şölene çevirmek için diğer arkadaşları kattım.
Biz tabi gündüz saat olarak 12’de anlaşmıştık. Devlet işi bu, bazılarının 11,30’da işi çıkmış ve gitmeleri gerektiğini söylediler. Saat saat program değişiyordu.
Arkadaşım mimar Nurgül Çölkesen’i, ressam arkadaşım Duygu Sönmez’i, kızkardeşi Meltem Sönmez’i, komşum muhasebeci arkadaşım Nura İpekbayrak, Duygu da eski Yüreğir kaymakamının eşini de davet etti.
Çocuk gelişim uzmanı Nejla Taş arkadaşım yemeği hazırladı ama işi çıktığı için ayrılmak zorunda kaldı. Serap Hanım’ı da dahil ettik ama o aramızda olmak istemedi, saygı duymak lazım,  lakin üzerine düşeni yaptı. 


Pişen yemeği Ballı bey gelip götürdü. Diğerlerini de biz. Hiç parkta yemek yememiştik bizim için değişiklik oldu. Herkese yemek yetti. Özellikle Ballı bey ve Yusuf bey için yapmıştım, onlara teşekkür borcum vardı. İnsanların birbirine jest yapması her zaman güzel ve naif hareketler diye düşünürüm. Güvenlikleri de unutmamak lazım.
Bir hafifleyeyim, onlara da yemek borcum var. Bebeklerin yeri güzeldi. Orada yaşlı bir amcamızda sabahtan akşama kadar kulübeyi kendiliğinden izleyerek oto kontrolü sağlıyordu. Bir şey olduğunda bizi bilgilendiriyordu. 
Beyaz enik köpeğimiz 25’ncü günü bir Almancı alıp götürmüş. İnşallah yaşıyordur. Çünkü karayoluyla gitmiş. Öyle böyle derken yavrularımız hemen hergün birer birer eksildi. Bu arada besleme halkası da büyüyordu. İyi insanlar hep vardı. Serap Döngel annesi, günde iki-üçkez gidip elleriyle yavruları ve anneyi beslemeye devam ediyor. Düşünüyorumda, inşallah bu yavruları egoları için almamışlardır, sahiplenmişlerdir.
11 Yavru’dan geriye sadece 4 tane kaldı.
Kaderleri güzel olsun. Sanıyorum bugüne kadar Türkiye’de yavrulara en iyi bakılan yer Atatürk Parkı oldu. Buradan çıkarılacak anafikir; Herkesin emeği geçti. Önemli olan yaşatmak değil. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ki basamaklar gibi, güvenlikleri de sağlanmalıydı. 
Yani dördüncü şık; Güvenlik ihtiyacı, yer alıyordu. Anne köpek Eylül, yavrularıyla 2 ay gibi kısa sürede sevgi aşıladı, küçük çocukların maskotu haline geldi, karşılıklı sevgi alışverişinde bulundular. Bu çok önemliydi, emeği geçen herkese teşekkür!

 

 
Etiketler: Onların, da, hikayesi, yazılmalı,
Yorumlar
Bizim Gazete
Ulusal Gazeteler
Yazarlar
Alıntı Yazarlar
Anketler
Yeni haber sitemizi nasıl buldunuz ?
Adana

Güncelleme: 06.07.2022
İmsak
Sabah
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
Arşiv Arama
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı