“Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete”, yerinde bir deyim, sanki bugünleri görüp söylemişler gibi.
***
Her gün zam. Hergün etiket fiyatları değişiyor…
Bugün aldın aldın, almadın yarın başka bir zamla uyanıyorsun.
Her türlü zarardasın, çünkü gelir sabit ve yerinde sayıyor.
***
Bana şunu soruyorlar, ‘Bu düzende gazeteni çıkarıyor musun?’ Diye.
Yasal düzenlemeyle, günlük, haftalık, aylık gazeteler bir bir kapısına kilit vuruyor.
Asırlık Yeni Adana Gazetesi bile bu hengameye dayanamadı.
İşsizler ordusuna bir iki atlayışlar devam ediyor.
***
Benimkisi meslek aşkı mı, bir baş kaldırı mı, yoksa bir kenara çekilip, bir günü nasıl geçireyim diye, oturup plan program mı yapayım?
Bu yaptırımla ANADOLU’nun sesini kısmak gibi. Birilerine gözdağı verince, kurunun yanında yaşı da yaktılar.
Bu atmosferde, bu iklimde nitelikli gazeteciler yetişmez.
Zaten bu mesleğin bir itibarı da kalmadı, saygınlığı da.
Ekonomi anlamında benimkisi bir var olma mücadelesi.
Haber yapıp gazete satacağım, ister tezgahta, ister kapı kapı dolaşarak, bu daha onurlu bir davranış diye düşünüyorum.
Şimdilik uzatmaları oynuyorum, ileride ne olur, bilmiyorum?
Tüneldeyiz ucunda ışık var mı bilmiyorum, yoksa labirentler arasında dolaşıp çıkış yolu mu arayacağız!
***
32 yıldır denizlerde dolaşıyorduk, birçok fırtınalar atlattık, bir sürü badireler yaşadık!
Biz kıt imkanlarla dünya devleriyle mücadele edemeyiz, süper marketlerle, mahalle aralarına sıkışmış bakkal gibiyiz, “Gel rekabet et” diyor.
Bizde o imkanlar yok, olsa bu yazılar yazılmazdı.
Oysa bizleri kanunlarla koruyacakları yerde aslanların önüne attılar.
Yeni çıkan genelgeyle, derede boğdular.
Basın İlan Kurumu genelgesini değiştirerek, aylık, haftalık gazeteler için istenen şartları ağırlaştırdılar.
1-İşyerin olacak…
2-Azami 2 kişi çalıştıracaksın.
Bakalım defteri kebir ne diyor?
2 madde sıralasam da, envanter dolu, bilanço ağır.
Bir defa hiç kimsenin ofisi yok, hepsi kiracı…
Bir yer tutayım, bir oda ve tuvalet desem, aylık istenen rakam en az 10 bin lira.
Aidat, elektrik, su, internet global rakam 3 bin TL…
Google gibi dünya devi, büyük firmalar, üstelik pandemi döneminde herkes işlerini evden yürüttü. Home ofis gibi yani.
Dijital iş yapıyorsan bu işi havada karada da yaparsın, teknoloji bu.
Ama siz illede ofis tutun diye diretiyorsunuz.
***
Neyse konumuza dönelim.
Ben dahil gazetede üç kişi çalışıyor olsak, yemek ve yol masrafları, en az üç yere gidiyorsun, yoksa bu sıcaklarda tabana kuvvet diyemiyorsun…
Bir de ücretsiz bindiğin için her gün halk otobüs şoförlerinden küfür yiyorsun, seni yarı yolda indiriyor, hakaret ediyor. Bunu herkes çok iyi biliyor.
Hemen her gün hır gür çıkıyor, araba bağlama gibi cezalar kesmiyor.
***
Bende konuyu dağıtıyorum, özür.
İçinde bulunduğumuz şartları yazıyorum.
Ofiste günlük yemek pişirsen 300 lira tutsa, aylık masraf 9 bin lira.
Günlük olarak her gün gazete çıkarıyorsan bugünkü kur üzerinden söylüyorum.
8 sayfa bin adet gazete baskı ücreti şu an kaydıyla, yarın ne olur bilmiyoruz, 2 bin 500 TL.
Gazeteyi dağıtıyor veya postaya veriyorsan günlük bin lira.
2 kişi çalıştırıyorsan sigortayla birlikte 32 bin lira.
Birde vergiler var, yüzde 36…
Şimdi toplayalım.
Kuru para 60 milyar gibi bir rakam çıkıyor, ayrıca üçüncü şahıs olarak gazete sahibinin de bir gideri olacaktır elbet…
Maliyet nereden bakarsanız bakın vergilerle birlikte 80 milyarı buluyor.
***
Anadolu da bir gazeteci bu parayı nereden bulacak?
Hiçbir şey yerinde durmuyor, giderek artıyor.
***
Adana’da gazete çıkarmayanların sayısı giderek artıyor. Daha bu ilk artçı şoklar… İlerleyen zamanlarda, gazetecilerin aileleri var, okula giden çocukları var.
Türkiye geneline vurulursa ANADOLU’nun sesi olan gazeteler toplamda 3 bini bulur.
Peki bu nasıl bir adalet anlayışı?
Her gün ekonomi verileri ve işsizlik rakamları açıklanıyor, bu gazeteciler ne iş yapacak soruyorum?
İyi kötü abone ile, gelen reklamlarla bu iş dönüyor, tıkır tıkır Devlet vergisini alıyordu, şimdi iki taraflı zarara uğruyor.
Biz daha çok zarara uğruyoruz…
Bize haksızlık yapıldığını düşünüyoruz.
Birileri yanlış yapıyor, ama bu yanlışta ısrar niye?
Hani Ak Parti fakir fukaranın, garip gurebanın sesiydi?
Bir insanın ekonomisini elinden alırsanız, temel hak ve özgürlüğünü de elinden alırsınız.
Kendinize köle yaparsınız.
Birilerine göz dağı verilirken, kurunun yanında ANADOLU’nun sesi olan yerel gazetelerin sesini de kesiyorsunuz.
Oysa yerel gazetelerin hiçbirinin siyaseti olmadı. Gelen her haber gazetelere girmiştir. Kendi milletvekillerinize sorabilirsiniz.
En basitinden Sayın Cumhurbaşkanı, bir dönem haberlere ihtiyaç duyuyordu.
Güçlü olunca o günler çabuk unutuldu.
Doruk Gazetesi sizi canı gönülden Allah rızası için destekliyordu.
Ama siz ne yaptınız?
Hani derler ya….
Devrim önce kendi çocuğunu yermiş…
Sizde bize öyle yaptınız.
Geçmişte siz azınlıktınız ve biz sizin sesiniz olmuştuk.
Bizi hiç kimse tu-kaka ilan etmemişti, ama siz balyozu kafamıza indirdiniz…
Yerel insanın sesini kısıyorsunuz, ve bizler bu mücadele adeta komada gibiyiz.
Bir daha şapkanızı alın düşünün.
Siz bize ne yaptınız?
Biz size ne yapmış olabiliriz?
|