Size kendi hikayemi anlatayım!
Türkiye’de davaların sonuçlanması 10 veya 20 yılları buluyor.
Sanki Rabbim bütün kullarına 100 yıl ömür biçmiş gibi.
Davalar uzadıkça uzuyor…
Bazen faniler kazandığı veya kaybettiği davaları görmeden bu dünyadan göçüp gidiyor.
Mesela Dilruba Kayserilioğlu davası jet hızıyla bir hafta içinde sonuçlandı bile.
Yıllarca Adliye koridorlarında koşturan o insanlar bu duruma üzülüp incinmiyor mu?
Sandık sandık depolarda ve raflarda bekletilen, unutulan sonuçlanmasını bekleyen dosyalar varken.
Geç gelen adalet, adalet değildir kavramı Türkiye’de cuk yerine oturmuş bir deyim.
Geç gelen adalet güveni azaltıyor, düzeni bozuyor. Ünlü olursan davan hemen sonuçlanıyor, sıradan vatandaşsan, davan yıllar yılları alıyor.
Demek ki bütün insanlar eşit değil!
O zaman bu durumun demokrasinin ruhuna aykırı!
Şöyle diyebilirsiniz üstünlerin hukuku geçerli olduğu için, demokrasiden söz etmek çokta doğru değil!
Kısaca; Montaigne dediği gibi; “Adaletin olmadığı yerde ahlakta yoktur” diyor.
*
Gelelim asıl konumuza…
Kardeşim benim evimde oturuyordu. İkimizde evli değiliz, o benden 10 yaş küçük, belki evlenir diye onu yüreklendirerek evimi verdim. Çocukluğundan beri benim sorumluluğumda olduğu için, annemin yerini tutmasam da annesi sayılırım. Annemizi kaybettiğimizde kardeşim 13 yaşındaydı.
2018 Mart ayında aldığım evi, kardeşim Mayıs ayının sonlarına yerleşti.
*
Parktan tanıdığım Mevlit Tosun Atatürk Parkı’nda tuvalet işletiyordu, o iş bitince, bir süre boşta kaldı.
Bir gün beni gördü.
“Şu evini bana kiraya ver, dernek kuracağım Atatürk Parkı Güzelleştirme Derneği, lokal şeklinde olacak” dedi.
“Kardeşim oturuyor, nasıl vereyim” dedim?
“Sen benim ekmek yememi istemiyor musun? Yine birlikte oturun, ver bana…” dedi.
Adana’da kiralar yıllık ödenir, alttan girdi üstten çıktı, “Kira sözleşmesi yapalım ama ben sana her maaş aldığımda ödeme yaparım” diyerek beni ikna etti. 2021 yılı Mayıs ayında aylık 1800 liraya anlaştık.
Yıllık kiralayarak, kira sözleşmesi ve taahhütname yaptık.
Hepsine imzasını attı.
*
Evi taşıdık. Kardeşimin evini üç yere bölüştürdük, depoya, benim eve ve kız kardeşimin evine. Buzdolabı, koltuklar, dolaplar oraya buraya sürtündüğü için hasar aldı.
Hayat zorlaşıyordu, bir süre sıkıntı yaşayacaktık. Bir nevi erkek kardeşime ekonomik anlamda destek olayım diyordum. Biliyorsunuz bir de pandemi yaşamıştık.
*
Atatürk Parkı’nda görev yapan Güvenlik Şefi Mesut Bey beni arayıp, “Mevlit Tosun bana bin lira kira parası verdi gel al” dedi. Gidip aldım, telefonla Mevlit Beyi arayıp.
“Eksik vermişsin” dediğimde…
“Emekli maaşımı alınca hepsini veririm” dedi.
27 Mayıs 2021 yılında anahtarı teslim ettim.
Aynı gün Kurtuluş Mahallesi Gülsüm Apartmanı birinci katta ki daireye yerleşti.
Apartmanın aidat, elektrik ve su faturalarını üzerine almadı. “Boşuna masraf yapmayayım, ben öderim” dedi.
*
Haziran ortalarında İstanbul’a gittim, iki hafta sonra döndüğümde, yanına gittim, çok masraf ettiğini, kendisini biraz idare etmem gerektiğini söyledi.
İnsandık, “Peki” dedim. Her şey insanlar içindi.
“İşim açılsın hepsini toplu öderim” diyerek biraz zaman istedi.
*
Öyle böyle derken üç ay gelip geçti. Haziran, Temmuz, Ağustos Mevlit Beyin yanına gidiyorum, yerinde yok, gelince beni arasın diyorum, telefonla arıyorum, sanki yer yarılmış içine girmiş gibi, bir türlü ulaşamadım!
Öğreniyorum ki, tatile gitmiş, yerine arkadaşını bırakmış.
Elektrik, su ve aidatı biz ödemek zorunda kaldık. Üç ay kullandığı dairenin ödemesi gereken rutin ödemeleri yapmadı, elektrik, su, ve aidat fatura ve makbuzlarını mahkemeye sunmadı. Eğer bana ödeme yaptıysa banka dekontlarını göstermesi gerekiyordu.
Bunların hiçbiri yok.
Avukata verdim, tahliye ettirmem bana pahalıya patladı.
Evin anahtarını Av. Fatih Ünsal’ın ofisinden imza karşılığında aldım.
Avukata gerekli ödemeyi yaptım, birkaç ay geçince, herhangi bir dava açmadığını öğrendim, avukat değiştirdim. Baroya şikayet etmem gerekiyordu, etmedim.
*
Av. Ahmet Kızıl’da vekaletnamem vardı, davayı ona verdim, mahkeme harçlarını yatırdık ve dilekçemizi verdik.
Bu arada anahtarı alıp evimize girdiğimizde, parkelerin üzerinde izmarit yanıkları, duvarlarda yemek yağları vardı, tuvalet kırılmış hor bir şekilde hiç temizlenmeden kullanılmıştı. Eve o kadar çok hasar vermişti ki, bütün fotoğrafları çekip avukata teslim ettim.
Evi temizlemek, boyamak epeyce masrafımız oldu ve mahkeme sonuçlanıncaya kadar bekledik.
2022 yılının ekim ayının ilk haftasında kardeşim yeniden taşındı. Eşyalarımız yeniden hasar gördü. Bir yıl içinde iki defa taşınmak kolay değil!
2021 Mayıs ayında verdiğimiz evimize, 2022 yılının Ekim ayında taşındık.
Ekim ayının sonlarında ise bilirkişi eve geldi, içeriye girmeden, “Hemen eve nasıl girdiniz” diye bizi suçlaması ve beni hiç konuşturmaması, sadece kadın avukatın konuşmasına izin verilmesi, kendimi bir an mahkemede sandım, bilirkişilerin böyle bir yetkisi var mıydı, bilmiyorum. Belli ki Avukat kadının tanıdıklarıydı. O an htim davayı baştan kaybetmiştim. Oysa biz anahtarı Ağustos ayında aldık, 14 ay sonra eve girdik. Apartman yönetimi şahit.
Ev 1 yıldan fazla boş kaldı, davanın sonuçlanmasını bekledik.
Sonuçlanmadı.
Bir defa mahkemeye çıktım, yalan söylemeyi becerememe, neyse onu söyledim.
Artık Hakim ve avukatlara olan güvenim daha da azaldı.
Sayın Hakim acaba kendi evi olsaydı böyle bir karar mı verirdi. Bilir kişi tekrar gelecekti, öyle karar vermişti, biz mahkemeye çıkmadan davayı sonuçlanmış. Bilir kişi gelmedi.
Ev taşındı, ev tamir edilip, temizlendi, o ev tam 14 ay boş kaldı, sonra bana hesap soruyor bilirkişi…
Tanıklarımız var, dinlenmedi.
Apartman sakinleri bilmez mi?
Durumu yöneticimiz biliyor.
Kadın avukat olunca dava nedense kazanılıyor, aklıma bu geliyor. Adana da kadın hakimin yaptıkları gazetelere yansıyınca, vicdanımızdaki adalet epeyce sarsılmaya devam ediyor.
Hakim davayı sonuçlandırmış ve benim 2 bin lira alacağım olduğunu söylemiş.
Üstelik aradan üç buçuk yıl geçmiş!
*
Mağdur olan, zarara uğrayan benim, parayı ödemeyen kiracı, nedense suçlu ben oluyorum.
Böyle adalet mi olur?
Hani “Adalet Mülkün Temeliydi?”
Valla bu dava bitmez, o Hakim ve bilir kişiler hakkında da suç duyurusunda bulunacağım.
Adalet bu kadar kolay basit olmamalı, kimse kimsenin hakkını hukukunu yememeli!
Ben Kırgızistan’dayım, davayı sözde kaybetmişiz, avukat tekrar 3 bin lira bizden alarak yeniden davayı açtı…
Sil baştan!
Buna ne hakları var?
Ünlü olsaydım, aynı yıl sonuçlanırdı. Yani hep vatandaşlar mı haksızlığa uğrayacak, kazık yiyecek, tıpkı sokaklarda ölüm fermanı verilen sokak köpekleri gibi htim kendimi, cezalandırılan biz olduk.
Eşitlik ilkesi nerede?
Bu adalet için geçerli değil, hiç değil.
Ama gerçek mahkeme, bu kararı vereninde, savunanında hakkından gelecek.
Kısa çöp, uzun çöpten mutlaka hakkını alacak!
Nietzsche’nin dediği gibi; “Herkes eşit değildir, böyle der adalet” sözü ne kadar doğru…
KÜÇÜK BİR HİKAYE
Bir adam çanı bir defa çalmış, insanlar umursamamış.
Adam çanı iki defa çalmış, insanlar “Herhalde biri öldü” der.
Adam üçüncü defa çanı çalmış, “Galiba ünlü biri öldü” demiş halk!
Adam çanı dördüncü defa çalmış, ahali çanın, çalındığı kiliseye doğru koşmaya başlamış; “kral öldü, kral öldü” demişler.
Adam kalabalığı görünce beşinci defa üst üstte çalmış çanı, herkes merakla adama yaklaşıp soru dolu gözlerle; “Kim öldü?” diye sormuşlar.
“ADALET ÖLDÜ” diye yanıt vermiş.
Hukuktan üstün imtiyazlı insanlar var ve adalet onlara işliyor!
Galiba sıradan vatandaşa adalet hiç uğramıyor!
Bizde ADALET halka karşı hep ölüdü taklidi yapıyor.
ŞU SORULAR SORMADAN
GEÇMEYECEĞİM?
1-Evi kiraya veren, sözleşme yapan, benim...
2-Kira parasını ödemeyen, eve zarar veren kiracı Mevlit Tosun.
3-Bana para verdiğini ispatlayıp belge sundu mu?
4-Bilir kişi ikinci defa gelecekti, bilemediğimiz biri gelip mahkemede konuşup belge mi sundu?
5-Şu an ev kiraları ortada, benim evim 14 ay boş kalmış, üç ay Mevlüt Tosun kullanmış, sonra davayı ben kaybediyorum.
bizde ADALET, Gözleri açık yapılıyor.
Terazi hep şaşıyor.
|