2014 yılında İran’a gitmeye karar verdim. İran hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Katı bir rejime sahipti. Benim derdim rejimle değil, 5 bin yıllık tarihi zenginliği, kaya mezarları, Persepolis’i görmekti.
Bir nevi “Kültür Gezi”di.
Yeni yerler görmeyi, yeni kültürleri öğrenmeyi hep çok sevmişimdir.
Ekonomist bir arkadaşımla İran’ın kalbinde 11 gün gezdik. Hiç olumsuz bir şey yaşamadık.
Bir gazeteci olarak halkın beğendiği onayladığı rejimi eleştirme hakkına sahip olmadığımı söylemek isterim.
1979’da İran devrimi gerçekleşmiş.
İran’ın varlıkları yabancılara peşkeş çekilince, halk Humeyni’ye sarılmış ve denize düşen yılana sarılır misali.
Devrimi yaşayan çocuk veya gençlik, bugün 50 ila 80 arasında, aradan 43 yıl geçmiş, bugün 73 yaşında olan insanlar, hangi özgürlüğün peşinde koşacak?
Humeyni rejiminde dünyaya gözlerini açanlar, internetin kısıtlı olduğu, kapıların dünya ya kapalı olduğu bir ülkede, kim neyi kendine örnek alacak?
Ben dönüşte bunun kitabını da yazdım.
İran’a gitmeden önce dostlarım beni uyardı; “Yazık olur sana, gitme, oralar çok tehlikeli” diye.
Bana korku pompaladılar.
Ondan önce arkadaşıma internette yazıştım kıyafetlerini düzgün seçmesini, dikkat çekmeyen giysiler giymemiz gerektiği hususunda iyice bilelendik.
Kendime kapalı özel elbiseler aldım.
Sonra kardeşlerimin göreceği şekilde vasiyetimi yaptım, kimlerden alacak, kimlere vereceğim var tek tek sıraladım.
Helallik alarak çıktım evden.
Çok az bildiğim rejiminin katı olduğu bir bilinmeze doğru yol alıyordum.
Hiç unutmam 12 Temmuz’da çıkıp, 25 Temmuz’da eve dönmüştüm.
***
Van’dan trene bindik, bize ikramlarda bulundular, çok şaşırmıştık. Tebriz’e yaklaşırken, kondüktör bizi uyardı. Trenin tuvaletinde üzerimizi değiştik.
Kalbimiz elimizde Tebriz’de ilk dolarımızı riyala çevirdik.
Taksici ile anlaştık.
Herkes halinden memnun gibi görünüyordu. Şehri gezdik. Adam çok rahat Türkçe konuşuyordu. Karısı yazarmış, kızı okuyormuş…
Şaşırmaya devam ediyorum.
Taksiyi kullanan yüksek okul mezunu, çok bilgili.
Tebriz’de bir gün kaldık. Şehrin caddelerinin genişliği bizi hayran bıraktı. Kızlar sevgilileriyle yan yana müzelerde oturduğunu gördüm, başlarında zabit yoktu.
Sanki İran halkı hep dışarda, sessiz sakin ve piknik yapıyor.
Oradan Tahran’a geçtik. Mesire yerlerinde modern kadınları görmek beni çok şaşırttı. Başları yarı kapalıydı. Üzerlerinde transparan örtü vardı.
Aşırı bir sessizlik hakimdi. Yüksek sesle müzik dinlemek yoktu. Gürültü şehir trafiğinden kaynaklanıyordu.
Öyle kapalıydım ki, dikkat çekmeyelim yeter diyordum. Biz İranlı kızlardan daha kapalıydık.
Kızların araba kullandığını, elit insanların kucağında köpekler gördüm.
Şaşkınlığım giderek artıyordu. Camiler çok azdı.
Tahran’da bir gün kaldık, yolumuz İsfahan’a düştü. İran’ın tam kalbindeydik. İsfehan’ı değer şehirlerinden ayıran özellik, entelektüel bir şehir olmasıydı. İmam Meydanı, Nakş-ı Cihan Meydanı ve dört kapısı vardı. İsfehan’lılar bütün gün o meydanı mesire alanı olarak kullanıyor alışveriş yapıyorlardı. Tarihi güzellikleri dillere destandı..
İran’ın en modern insanları burada yaşıyordu. Tabii dördüncü gün olunca bende yeni yeni modernleşmeye başlamıştım, güneşten dolayı şapka aldım kendime. Artis zannedip benimle onlarca kişi fotoğraf çekildiler.
İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda düzenlenen Altın Koza toplantısında gazeteciler beni sanatçı zannedip fotoğraflarımı çekmişti, kafiledeki gazeteci arkadaşlarımda benimle fotoğraflar çekilmek için sıraya girmişlerdi.
***
Orada şunu öğrendim, Türkiye’yi dikkatle izliyorlar, bütün sanatçılarımızın isimlerini ezbere biliyorlar, hayranlar. Hemen hemen hepsi anadillerinin yanı sıra İngilizce konuşuyorlar. İran’da 45 milyon Azeri Türk var. Biz hep Türkçe konuştuk.
Birine sormuştum, rejimi nasıl buluyorsunuz diye…
Mahmut Ahmedinecad’in yolsuzluk yaptığını, yukardakilerin hepsinin yolsuzluğa bulaştığını söylemişti.
Neden hale bu rejimi destekliyorsunuz dediğimde…
Karşımda 30 yaşında bir genç vardı.
“Biz İran İslam Cumhuriyeti’nde doğduk” diye özetledi. Başka yönetim biçimini bilmiyordu.
Dünyada ki değişimi çok az biliyorlardı. ABD ambargo uyguladığından, dış gelişmeleri çok az biliyorlardı ve ABD’den nefret ediyorlardı.
TV çanaklarını Türkiye’ye çevirdiklerini söylemişlerdi. Hergün olay olduğundan ‘Ülkeniz Teksas gibi’ demişlerdi.
***
Dikkat ettim kızları çok güzel, Arap değil, Germen ırkının bir parçası.
Kızlar o kadar bakımlı ki, başlarının yarısını kapatıyorlar, burunları mutlaka estetikli ve bol makyaj…
Gruplu halinde gezebiliyorlar, yan yana oturabiliyorlar, kim kime dum duma, herhangi biri gelip rahatsız ettiklerini görmedim. Herkes kurallara bağlı. Kadınlar örtünme konusunda aynen Türkiye gibi, tesettüre girenlerde var, kot pantolan giyip, üzerine transparan başını yarıya kadar örtmüş kadın ve kızlar da var.
Şiraz’a geçtik, buraya turist akını çok, Persepolis, kaya mezarları ve ünlü şairler var. Yezd en kapalı en gizemli şehri…
Biz önümüzü Meşhed’de çevirdik. İran’ın ikinci büyük şehri. İmam Rıza Türbesi burada… Peygamberimizin torunu. İranlılar ve Caferiler’in Kabesi Meşhed gibi…
Meşhed ve Kum şehri İran için çok ama çok önemli. Biri İran’ı yönetenlerin çıktığı, diğeri ise inancını yaşadığı yer olarak benimsemiş. Geri döndük, Tahran’da 1 gün, Tebriz’de 1 gün, Hoy’da bir gün derken, ülkemize döndüğümde Van sınır kapısında toprağımızı defalarca öpüp, Atatürk’e selam çaktım.
***
İran böyle bir yer…
Asıl fırtınayı kadınlar yaşıyor.
Kadınlar özgür değil, yasayla örtünmek zorunda. Lokantalar yol üzerinde değil, içlerde… Garip uygulamaları var.
Gazeteci arkadaşım Süreyya Üri, “Senin çok övdüğün İran kaynıyor” dedi.
İran’ın rejimini değil, zengin kültürel mirasını övmüştüm. Onlar şiirde, sanatta, mimaride, resimde hemen her şey de bizden ileride. Halı dokumacılığı, aynı çiniciliği…
Asırlar geçse de, bunca badireler atlatsalar da, sıkı bir rejime rağmen korumuşlar. Duvarda Allah’ı tasvir eden, Allah ismini kullanan İranlılar var. Bizim için saygı duyduğumuz inandığımız inancımızda resimlerle Allah’ı tasvir edemeyiz. Ama onlar yapmış. Katı rejimde bunları da gördük.
***
Demokrasi bugüne kadar bulunmuş en güzel yönetim biçimi, son 50 yılda daha nasıl bir idare şekli bulunur bilmiyorum. Mustafa Kemal bize 1923 yılında demokrasi hediye etmiş.
İnsanlarımıza ve özellikle kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanımış.
Dinler konusu çok tehlikeli sular diye biliyorum. Kitabımız Kur-an’ı Kerim yeryüzüne inmiş, ama bunun anlaşılmaması içinde insanlar ellerinden geleni yapmışlar.
Bütün insanlık özgür, refah içinde yaşamak için sınırlarını zorlamış.
Kadınlar konusunda hep söz erkeklerin olmuş, kadın doğurur, kadın evinde oturur, kadın şöyledir, böyledir, öyledir diye…
Kim kadın ne istiyor diye sormuyor?
Oysa kadınlar toplumu meydana getiren fertlerdir. Başta kadınların eğitimi önemlidir, doğacak nesiller o kadınların ellerinde şekillenir, ilk öğretmenleri ilk rol modelleri annelleri yani kadınlardır.
***
İran kapalı bir kutu gibi duruyor.
#MahsaAmini 25 yaşında genç bir kadın ve ahlak polisi tarafından işkence edilerek vuruldu. Sözde saç tellerinin görülmesi. İran’da zaten kadınların çoğunun saç telleri görülüyor. Mutlaka bu ölümün araştırılması gerekiyor. Özellikle dikkatinizi çekmek isterim, Meşhed gibi bir şehirde bu protestolar yapılıyorsa, geriye dönüş yoktur, İran’da cesur bir lider çıkıp kitleleri peşinden sürüklemesi, İran İslam Cumhuriyeti rejiminden kurtulmasının tam zamanı.
***
İran’da iki arkadaşım var. Biri Tahran’da diğeri Tebriz’de.
Mahsa Amini İran’ın sembolü olabilir. Bir mum ışığı yakılmıştır, bedeller ağır ödeniyor. İnşallah milat olur. Şu erkekler kadınların üzerinden elini bir çeksin, şekil vermekten, ona konum belirlemekten, onu hizaya sokmaktan, ona nasıl davranacağını söylemekten vaz geçsin.
İranlı kadınlar çok cesur, başörtülerini yakarak İran rejimine karşı bayrak açmışlardır. İran devrimi buna sessiz kalmayacaktır.
Müslüman kadınlar için Mahsa Amin’in ölümünü hayırlı buluyorum, İranlı kadınların kurtuluş reçetesi olacak gibi, belki bu direniş başka ülkelere de örnek olur. Kadınları evde görmek isteyen zihniyetlere model teşkil eder.
Allah cennet ve cehennemi niye yaratmış, herkesten tek tek hesap soracağına göre, kimse kimseyi cennetine götüremeyeceğine göre, o zaman herkes kendi cennetini ve cehennemini yaratsın.
Kimse kimsenin yerine ölmeyeceği gibi.
Kadın olmazsa hayat olmaz, hayattan kadını çekip alırsan, geriye hiçbir şey kalmaz.
Şahsiyetli, onurlu kadınların direnişi karşısında saygıyla eğiliyorum.
Dünyayı kadınlar yaşanabilir kılacak!
|